
İki gün önce bir haber okudum. Çin’in Uygur Türklerine yönelik insanlık dışı muamelelerini ve toplama kamplarını biliyoruz zaten. Haber şöyleydi: “Çin, geçtiğimiz hafta Sincan bölgesinde üretilen pamuğu Uygurların tarlalarda zorla çalıştırılmasından dolayı almamaya karar veren Avrupa ve ABD devlerine, örneğin H&M ve Nike gibi markalara karşı harekete geçti. Çin, dünyanın toplam üretiminin beşte birini sağlayan Sincan’dan hammadde almazsa H&M’in ‘zırnık kazanamayacağını’ ilan etti. İsveçli şirketin ürünleri, Çinli sitelerin satış listelerinden çıkartılıyor.” Haberde dikkat çeken unsur, Batı dünyası ile Çin’in Uygur pamuğu üzerinden yaşadıkları kavga. Fakat daha da dikkat çeken unsur, iki dünyanın kavgaya vesile kıldıkları şeyin, insan hakları ihlali oluşu. Batılı devletler Çin’e insan hakları ihlalleri nedeniyle ceza kesmek isterken Çin, Batılı devletlere misliyle karşılık vermek istiyor. Kavgaya taraf devletlerin de insan hakları konusundaki samimiyeti pek inandırıcı değil, görünen o ki taraflar insan hakları kamuflajını giyiyor.
Dijital Uygarlık
Devletler düzeyinde durum böyle olabilir fakat devletleri aşan, yeni bir nesil geliyor. Adına ister Z kuşağı ister alfa kuşağı deyin, fark etmez. Söz konusu yeni jenerasyon; insan hakları, farklılaşmış toplum katmanları, iklim krizi, ekolojik yıkım, yeşil çevre, yenilenebilir enerji gibi konularda samimi. Geleceği kuracak olan bu kuşak, duyarlılık alanları konusunda gerek küresel gerek ulusal gerekse yerel düzeyde otorite tanımıyor. Kuşak araştırmacıları, gençlerin nabzını tutmaya çalışan sosyolog ve psikologlar, dijital dünyanın yeni neslinin etikle inşa ettiği anlam ve değer havuzunda dile getirdiğimiz duyarlılıkların özel bir yere sahip olduğunun haberini veriyor. Geçen yüzyılın kavramları ya geçerliliğini yitirip dolaşımdan kalkıyor ya da yeni anlamlarıyla yeniden tedavüle sürülüyor.

Bilim ve teknolojinin lokomotifliğinde küreselleşen dünyada ekonomi kabuk değiştiriyor, toplum farklı biçimde düzenleniyor. Tüm dünyada iş yapma modelleri, organizasyon kültürü, yönetim anlayışı da değişiyor. Geçmişin kızgın ve acımasız rekabet anlayışı yerini bireyi kucaklayıp ekibi öne çıkaran anlayışa bırakıyor. Bireyler farklılıklarıyla kabul görüyor. Ekip çalışmasına yatkınlık, farklılıklarla yaşama, esneklik, çoklu kültürel ortamda çalışma 21. yüzyıl becerileri arasında sayılıyor. Tarıma, sanayiye dayalı uygarlıktan sonra kendine özgü paradigmasıyla yeni bir uygarlık doğuyor: Dijital Uygarlık
Doğaya Uyumlu Üretim
Başarı kavramını ele alalım. Hemen herkesin hedefi, arzusu, beklentisi. Başarı, çok yönlü, kapsamlı, değişken bir olgu. Neyin başarı olduğu o kadar göreli ki. En az emek ve maliyetle yüksek gelir elde etmek bir başarı göstergesi olabileceği gibi söz gelişi bir pastayı herkesin hakkını teslim ederek bölüştürmek de başarı göstergesi olabilir. İşte yeni anlamlarıyla tekrar içeriklendirilen başarı, tüm dünyada her alanda değişiyor. Artık bir şirketin başarısı sosyal faydayı gözetmesiyle, sosyal girişimci uygulamalarıyla, doğayı gözeten tutumuyla ölçülüyor. Başarı olgusu üzerine sadece ekonomik ölçütlere göre karar verilemiyor; artık başarı insanî ve evrensel değerlerle, doğayla uyumlu tavırla bağını test etmeli. Başarı üzerinden anlatmaya çalıştığım dönüşüm, kullandığımız o kadar çok kavram için geçerli ki…
Bir ürünün doğayla uyum içinde üretilmesi yeni neslin tüketim davranışlarını etkilemiyor, daha ziyade belirliyor. Şu anda nadiren görsek de çok kısa süre içinde elimize aldığımız her ürünün etiketinde doğayla alışverişi yer alacak. Bizler ürün üretilirken ne kadar karbon salınımına neden olmuş, ne kadar su tüketilmiş bileceğiz, tüm bunlar ürünü satın alma davranışımızı şekillendirecek.

Gumbel Group şirketlerimizden Else Roof’un dijital bir simülasyonu var. Elseroof Simülatör. Güneş enerjisini kullanmak isteyenlerin rağbet ettikleri bir ortam burası. Kendi elektriğini kendisi üretmek isteyen ev kullanıcısından gider listesinden elektrik kalemini silmek isteyen fabrika sahibine, tarımsal işlevini yitirmiş atıl durumdaki arazisinden gelir elde etmeyi hedefleyen küçük yatırımcıdan, güneşi gelir kapısı olarak gören geniş arazi sahiplerine kadar farklı ihtiyaç ve beklentiye hitap eden bir uygulama. Elektrik tüketiminizi, şebeke tipinizi ve konumunuzu yazıyorsunuz, uygulama uydudan bulunduğunuz yeri buluyor, güneş enerjisi kurulumu noktasında size dijital danışmanlık veriyor. Sistemin ne kadar sürede yatırım maliyetini amorti edeceğini, ne kadar kazanacağınızı günlük kurlar üzerinden hesaplıyor. Simülasyonun başka özelliği daha var: Uygulama çevre dostu yaklaşımla kurulacak güneş enerji sisteminin doğayla olan alışverişinin ayrıntılarını veriyor. Yani siz çatınıza kuracağınız GES ile çevreye olacak katkılarınızı ayrıntılı biçimde görebiliyorsunuz. Son yıllara kadar bu uygulamayı kullanan insanların tercihlerini belirleyen sadece sistemin ekonomik maliyeti ve getirileriydi. Fakat son zamanlarda sistemin çevreye, doğaya olan katkısı da dikkat çeker oldu, bu dikkat her geçen gün artıyor.

Yeni bir kuşak doğuyor, bu kuşağın sesine kulak vermek durumundayız. İtiraf edelim ki bu kuşak, açlığa, su sorununa, kaynakların sorumsuzca israfına, refahın adaletsiz dağılımına, her türlü farklılığın insafsızca yok edilmesine, toplumsal yaşamın kılcal damarlarına kadar yayılan her türlü şiddete, iklime, küresel ısınmaya, ekolojik dengeye kısacası insanî değerlere ve doğayı kullanmaya ilişkin alışkanlıklarımıza bizim kuşağımızdan çok daha duyarlı. Bu duyarlılık, yazının başında alıntıladığım haberdeki dünya devletlerine de küresel ve ulusal şirketlere de yön verecek.
İnsanlık olarak yeni adım attığımız dijital uygarlık, söz konusu duyarlılıkları gözetip anlam ve değerlerini buna göre mi üretecek, yoksa dijital uygarlık durumu daha kötü bir noktaya mı taşıyacak, bunu zaman gösterecek.
0 yorum