Open door with bright light outside

Yıllar önce, yaklaşık on yıl önce, Jonathan Dawson’un “Ekoköyler Sürdürülebilirliğin Yeni Ufukları” adlı kitabını okumuştum. Dawson, sürdürülebilirlik üzerine çalışan bir eğitmen, çevreci. Hindistan’dan Almanya’ya, ABD’den Brezilya’ya kadar dünya çapında birçok örnek vererek sürdürülebilir bir yaşamın nasıl mümkün olabileceğini anlatıyor. Ekoköy, “insan etkinliklerinin doğayla zararsızca bütünleştiği, sağlıklı insan gelişimini destekleyen tam teşekküllü yerleşim yeri” biçiminde tanımlanıyor. Bu yerleşim yerlerini kuran insanlar, sanayi üzerine kurduğumuz uygarlığın gittikçe artan ekonomik, sosyal, ekolojik krizlerini fark etmekle kalmayıp çözüm için harekete geçen öncüler. 

İçinde bulunduğumuz pandemi sürecinde her geçen gün farklı bir yerden sesini yükselten insanların “daha farklı bir dünya mümkün mü?” arayışı, kitabın gündemini daha anlamlı bir zemine oturtuyor. Görüyorum ki o günlerden bugüne kriz derinleşmiş. Söz konusu arayış toplumun uçlarından genele yayılmış. 

Evet, Einstein haklıydı “Sorunlarımızı, onları yarattığımız düşünce sistemiyle çözemeyiz.” derken. Bundan sonra alternatif dünya arayışlarının artışına daha fazla tanıklık edeceğiz. Ekoköyler, bu arayışlardan biri. Modern dünyanın insana sağladığı birçok konforu sunmaktan uzak, geliştirilmeye muhtaç birçok yönü olsa da amacı sürdürülebilir bir gelecekte, çevre dostu  yerleşimler yaratmak olan insanları bir araya getiren anlamlı bir arayışın ürünü. Kitaba ön söz yazan Caroline Lucas, “Sürdürülebilir, barışçıl ve eşitlikçi bir gelecek, belki de 21. yüzyılın sonunda insan neslinin hayatta kalabilmesi için eldeki tek şanstır. Eğer dünyaya daha az hasar vererek yaşamayı öğrenemez ve iş birliği yerine çatışmayı seçersek daha çok yıkım ile karşılaşacağımız kesindir.” diyor. 

Kitabın dert ettiği konular, zaten dert ettiğim konulara karşı duyarlılığımı artırmıştı. Kitabın sonuna eklenen fotoğraflar bölümündeki iki fotoğraf güneş enerji sistemleri üzerine çalışan biri olarak ilgimi çekmenin ötesinde sorumluluğumu artırmıştı. Fotoğrafların birinde bir kadın elindeki bir bezle güneş panellerinin tozunu alıyordu. Diğer bir fotoğraf, Hindistan’daki Auroville Ekoköyündendi, rüzgâr ve güneş enerjisini yan yana gösteriyordu. Bu iki fotoğraf, “yerinde üretim yerinde tüketim ilkesi”ni ve çevre dostu enerji kaynaklarının karmasını gösteriyordu. 

Dünyanın kabuk değiştirdiği şu günlerde en köklü dönüşüm enerji alanında. İnsanlık, fosil yakıtlardan yenilenebilir enerjiye geçiş sancıları yaşıyor. Gerek dünyada gerekse ülkemizde ihtiyaç duyduğumuz şey, enerjideki darboğazın aşılması ve geleceğe ilişkin kapsamlı, ufuk açıcı politikaların yaşama geçirilmesi. Dünyamız için enerjinin üretimi, yönetimi, yenilenebilir olması, çevre politikalarına etkisi her zamankinden fazla öneme sahip. Bununla beraber dünyanın enerji talebi her geçen gün artıyor. Nüfus artışı, ülkelerin kalkınma çabaları, insanların refah arayışları enerji talebinde etkili. Bugüne kadar dünyada enerji, kömür, petrol, doğalgaz gibi geleneksel enerji kaynaklarından karşılanıyordu. Saniyede bin varilin, her 15 saniyede bir olimpik bir yüzme havuzu kadar petrolün tüketildiği enerji dünyasının bu hâliyle sürdürülebilirliği yok. Ülkemiz üzerine yapılan az sayıdaki araştırma da söz konusu saptamayı ulusal düzeyde doğruluyor. Zira rezerv üretimini, üretim tüketim oranlarını, karbon emisyon oranlarını parametre alarak aldığımızda Türkiye’nin fosil yakıt politikaları sürdürülebilir değil. Ciddi tedbirler almamız gerekiyor. Ülkemizde kullandığımız doğalgazı Rusya, İran, Nijerya, Azerbaycan ve Cezayir’den aldığımızı, kömürü Rusya ve Çin’den getirdiğimizi düşündüğümüzde enerjinin aynı zamanda milli güvenlik meselesi olduğunu da hatırlayacağız. Zira enerji, küresel stratejik bir meta. 

Türkiye’nin kendi enerji kaynaklarını geliştirmesi, bunu yaparken de yenilenebilir enerji kaynaklarına ağırlık vermesi gerekiyor. Türkiye kuzeyden güneye, doğudan batıya boru ve enerji hatlarının yer aldığı, yenilerinin ise planlandığı bir ülke. Ülkemiz geçiş noktası olmakla yetinmeyip bir terminal, bir hub noktası hâline geldiğinde dünya çapında bir oyuncu olarak dünyadaki enerji dengelerini değiştirecektir. Dışa bağımlılığın azaltılması, coğrafyamızın olanaklarının değerlendirilmesi, daha karbonsuz dünyaya geçişin trend, temiz, yeşil enerjinin  tercih değil zorunluluk olduğu günümüzde enerji arzının çeşitlendirilmesi ve güvenliğinin sağlanması yaşamsal bir konu. 

Alternatif enerji kaynaklarından biri de güneş enerjisi. Teknolojinin işin içine daha fazla girmesiyle güneş enerji sistemlerinin verimliliği her geçen gün artıyor. Bundan sonra da alternatifleri arasından tercih edilebilirliğini artıracağa benziyor. Dışa bağımlılığı azaltması, öz kaynakların ülke içinde kalmasına uygun yapısı, yaşam alanlarının içinde kurulumunun sağlanabilmesi, kurulumun kolaylığı, dünyamızı zararlı gazdan kurtarıcı etkisi, tükenmeyecek olması, sürdürülebilirliği, tehlikesizliği, depolanmasına ilişkin çalışmaların umut vadediyor oluşu, yerinde üretim ve tüketime izin vermesi gibi özellikler ilerleyen zamanlarda güneş enerjisini daha fazla konuşmamızı sağlayacak. 

Gumbel Group olarak güneş enerjisinin verimliliğini artıracak güneş takip sistemine ilişkin araştırma geliştirme uğraşlarımız umut vadeden sonuçlar veriyor. Güneşin geliş açısına göre panelin konumunu ayarlayan akıllı sistemler, güneş enerjisini depolayan bataryaların kapasitelerinin artırılması, esnek, taşınabilirliğe izin veren paneller, kentin görsel çeşitliliğine  katkıda bulunan renk seçeneklerine izin veren cephe kaplama çözümleri… 

Pandemi ihtiyacımız olan birçok şeyi öğretti. En önemlisi de “dönüşümün zorunluluğunu ve aciliyetini.”

Hafta sonu birçok Avrupa ülkesinde yeni yapılacak evlerin belirli bir oranına karbon ayak izinin sıfır olması şartının getirildiğini okudum. İmalatçılar üretim başına kullandıkları enerjiyi azaltmanın yollarını arıyorlar. 21. yüzyılın gençlerinin satın alma davranışlarını ürünlerin çevre dostu olup olmaması belirler hâle geldi bile. “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler!” hoyratlığıyla dünyanın geldiği yer ortada. İnsanlar uyandı, uyanıyor. Özellikle gençlerin duyarlılığı son derece yüksek. 

Süte maya katıp yoğurt yaparsanız, yoğurt artık süt hâline dönemez. Bu dönüşüm hâlidir. Paradigma dönüşümü. Paradigma dönüşümünü gençler sırtlıyor. Mevlana’nın dediği gibi; gençler, “Dünle beraber gitti cancağızım. Ne kadar söz varsa düne ait. Şimdi yeni şeyler söylemek lâzım.” diyorlar. 

“Hemen Her Şeyin Geleceği” kitabının yazarı Patrick Dixon, “Arabaları, fabrikaları, duvarları, çatıları, havaalanlarını, tarlaları, gölleri ve çölleri silikon tabakalar kapladığında güneş enerjisinde nasıl muazzam bir patlama yaşanacağını görebilirsiniz. Bazı ülkelerde göl sahipleri göl yüzeyinin belirli kısımlarını, doğal hayatı da pek rahatsız etmeyen yüzen güneş panelleriyle kaplamaya başladı. Avrupa’da çiftçiler, arazilerini güneş panelleriyle kaplıyor. Araştırmalar güneş panelleriyle kaplı tarlaların sürülmüş tarlalara göre biyolojik çeşitlilik açısından daha zengin olduğunu gösteriyor. Bitkiler ve hayvanlar güneş ışınlarını yakalayacak şekilde konumlandırılmış panellerin etrafında ve altında serpilip büyüyor.” diyor. 

Yarını bugün yapan çözümler, artık yaşamımızın içinde. Geleceğe Hoş Geldiniz!

Ekoköylerle başlayan hikâye farklı ve çok seçenekli yaşam biçimlerine izin veren çözümlerle koca bir romana dönüşüyor. Bu romanın kahramanlarından biri de Türkiye olacak. Çünkü coğrafyamız, kültürümüz, geçmişimiz, bugünün reel politiği oyunun kurallarının değil oyunun da değiştiği küresel dünyada hem ülkemiz hem bölgemiz hem de insanlık için büyük bir motivasyon kaynağı. 

Mustafa Herdem


0 yorum

Bir cevap yazın